Karanlığın Yüreği
Joseph ConradLirik bir anlatım ve eşsiz bir sembolizmle (Sembolizmin zorluğu ve gücü çok anlamlılıktan gelmektedir.) anlatılan Karanlığın Yüreğini okurken Güneş’in ağır ağır battığı kara topraklara bir ‘’Üstün Beyaz Irkın’’ kafasında yolculuk yapıyorsunuz. Beyaz ırk medeniyeti getirirken bu kara toprağı kendi insanının kanıyla yeşertmekten hiçte yorulmuyor. Marlov şirkete girdiği andan itibaren kanla yıkanan bu ideanın bir kanlı dişlisi olmuştur, artık. Ve bilmediği şeyse bu çıktığı yoldan nasıl geri döneceğidir.
Marlow gemisiyle istasyon dedikleri bölgeye gitmek zorunda kalır. Fildişi ticaretinin sardığı insanları ve burada benim bölgem, benim fildişim diyerek gözünü para ve kan bürümüş Müdürle tanışır. Yine de içine sinmeyen bir şeyler vardır burada. Tuğla ustası vardır. Ama hiç yapı ya da malzemesi yoktur. Yüksek komisyon aldıkları için hiç kimsede buradan gitmek istememektedir. Vahşi ve yamyam olarak çizilen, suaygırlarını diri diri yiyen yerlilere rağmen…
Marlow Kurtz adında bir kişiyle sürekli görüşmek istemektedir. Kurtz’da istasyonda çalışmaktadır. Marlow’un anlatımına göre Kurtz’la konuşulmaz sadece dinlenir. Kitapta ki sembol insanlardan birisi olan Kurtz adaya gelen Marlow’u sebebsizce kendisine çekmektedir. Marlow Müdür’ün Kurtz hakkında kötü söylevlerine tanık olur. Marlow hiç göremediği ama yokluğuyla dilinden düşmeyen Kurtz karakteriyle adanın vahşiliklerini gördükçe daha da yakından tanıyacaktır.
Hatta Kurtz fildişlerini ele geçirmek için kendisinin Tanrı’lığını dahi ilan edecektir. Buharlı geminin dumanından dahi korkan bu yerliler, makineden daha aşağılık bu insanlar karşısında nasıl davranacaklardır? Kanlı, canlı bir Tanrı’yı acaba nasıl bir son beklemektedir?
Nellie’nin üzerinde başlayan bu yolculuk tekrar Nellie’nin üzerinde sona erecektir. Peki ya Marlow, şirketin deyimiyle: ‘’Ölüme yola çıkan gladyatör!’’ İnsanları sermaye için köleleştirilen ve Beyaz İnsan’ın Tanrı’lığı ilan ettiği topraklar, geridekiler için el değmemiş bu topraklar, yerli halk içinde bir tür mezara dönüşürken Kara Kıta’nın Kara İnsanları ne kadar vahşidir?
Marlow için bir ismi bile olmayan Müdür, Kurtz’u bir tehdir olarak görecektir. Sömürünün ve para hırsının her sayfada hissedildiği bu kitabı okurken eşsiz sona doğru gözyaşlarınızı tutamayacaksınız. Beyaz insanın açgözlülüğü fildişlerini ele geçirmek için gün geçtikçe artarken vahşilerde roller ağır ağır değişecektir. Kitapta bu olay aşağıdaki gibi sembolize edilmiştir:
‘’Acının, teslimiyetin, çaresizliğin tüm halleri içerisinde ağaçların arasına sinmiş, uzanıp yatmış karanlık şekiller, loş ışıkta kah görünüp, kah gizlenerek, ağaçların gövdesine yaslanıp toprağa tutunuyorlardı. Kayalıklara yerleştirilmiş bir mayın daha patladı ve…’’(Sy.59)
Kara toprak rengini kendilerinden almaya başlamıştı. Toprağa tutunan insanların kaybedecek hiçbir şeyleri kalmamıştı. Beyaz İnsan’ın medeniyeti karşısında Tanrı’larını bile kaybedebilirlerdi. Okurken etkilendiğim bu kitabı mutlaka okuyun.